Bu yazı Romatolog Dr. Selda Öktem tarafından kaleme alınmıştır. Herkesin anlayabilmesi amacıyla basitleştirilmiş ve sadeleştirilmiştir.
Romatizma ve diyet kavramı son yıllarda daha fazla fark edilir hale gelmiştir. Otoimmunite basitçe, bağışıklık sistemi hücrelerinin kendi doku ve organlarını yabancı olarak algılayıp onları yok etmek için saldırması olarak açıklanabilir. Çoğu romatolojik hastalık bu mekanizma ile oluşmaktadır. Romatolojik hastalıklar dışında tiroidin ve bağırsakların da otoimmun hastalıkları olduğunu bilmekteyiz.
Normal şartlarda bağışıklık sistemi hücrelerimiz (savunma hücreleri) sadece yabancı hücrelerle (bakteri, virüs, yabancı madde vb.) mücadele etmek için programlanmıştır. Kendi hücrelerini bilir, tanır ve onlara zarar vermez. Ancak genetik olarak yatkınlığı olan bireylerde bazı dış etkenler nedeniyle (ultraviyole, bakteri, virüs, parazit, kimyasal maddeler vb…) “kendinden olanı tanıma” durumu ortadan kalkar ve vücut kendi kendiyle savaşmaya başlar. Bu dış etkenlerin kendi hücrelerimizde yaratmış olduğu değişiklikler, onları bağışıklık sisteminin hedefi durumuna getirmektedir. Bu savaş hem hücresel düzeyde hem de antikorlar yoluyla olur.
Bakterilerin, virüslerin ve güneş ışığının hücrelerimizde DNA kırıklarına ve bazı farklılıklara neden olduğu gösterilmiştir. Hücrelerimizdeki farklılaşmayı başlatan sebepler olduklarını eskiden beri bilmekteyiz. Bu nedenle enfeksiyonlardan korunmayı ve direkt güneş ışığına çıkmamayı önermekteyiz. Tüm bu dış etkenler kişinin genetik alt yapısına göre romatizmal süreci başlatabilir veya başlatmayabilir…
Bu durumu yaratan dış etkenler arasında beslenmenin rolü yeterince bilinmiyordu. “Doktor olmayan birtakım şifacıların” otları kaynatarak bu hastalıkları tamamen tedavi ettiğini iddia etmesi nedeniyle birçok romatolog konuya mesafeli yaklaşıyordu ve buna yeterince önem vermiyordu.
Ancak bu konuda yapılan gözlemsel çalışmalara dayanarak, besinlerin vücudumuzda yaratabileceği değişiklikler ve takipler sonucunda beslenmenin önemini yadsıyamaz durumdayız. Fakat yine de “bitkisel tedavi” adı altında belirli otları kaynatıp içirmek amacında değilim.
Aldığımız bazı gıdalar hücrelerimizin sağlığını bozmakta, serbest oksijen radikallerinde artışa neden olmakta, sağlıksız hücrelerin vücut tarafından doğal yollarla temizlenmesini (apopitoz) engellemekte, yüzeylerindeki “tanıtıcı moleküllerin” yapısını bozmakta ve bağışıklık hücrelerimizin onları yabancı olarak algılamasına yol açmaktadır… Buna karşılık yeterince antioksidan içeren besinler yenmediğinde bu durum daha da hızlanmaktadır. Yani kısaca otoimmuniteyi biz yanlış beslenerek kolaylaştırmaktayız maalesef…
Özellikle hazır ve işlenmiş gıda sektörünün giderek gelişmesi, hayvansal proteinlerin çok tüketilmesi, protein tozlarının sıklıkla kullanılması, bazı besin maddelerinin tüketilmesinin şart olduğu şeklindeki iddialar, son yıllarda romatolojik hastalıkların (diğer otoimmun hastalıkların), kanserin ve alerjilerin daha da artmasıyla sonuçlanmıştır.
Biz romatologlar kontrolden çıkmış bağışıklık sistemi hücrelerini baskı altına alabilmek için birtakım ilaçlar kullanmaktayız. Bunlar önemli ilaçlardır ve “sitotoksik ilaçlar-immunsupresif ilaçlar” olarak adlandırılır. Yani hücrelere toksik etki yapan ve bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlardır. Zaman zaman bu nedenle bağışıklığımız zayıflayabilir, sık sık enfeksiyon geçirebilir ve kendi sağlam hücrelerimize de zarar verebiliriz. Ancak bu ilaçları vermek durumundayızdır… Yani ortada bir sorun vardır ve bu sorunun çözüm yollarından biri ilaçlardır.
Sorunun bir diğer çözüm yolu da otoimmuniteye yol açan faktörleri engelleyebilmek ve azaltabilmektir. Yani önleyici hekimliktir. Bunun için hastalarımıza mümkün olduğunca enfeksiyonlardan korunmalarını, kimyasal maddelerle temastan kaçınmalarını, direk ve çıplak güneş ışığından uzak durmalarını ve beslenmelerinde bazı konulara dikkat etmelerini önermekteyiz… Böylece tedavide kullandığımız ilaçların da etkinliğini artırabilir ve gereken ilaç dozlarını da minimuma indirebiliriz.
Beslenmemizde kalori almak yerine “gerçek besinler” almamız çok önemlidir. Hem makrobesinleri hem de mikrobesinleri gözetmemiz gereklidir.
Otoimmuniteyi azaltmak, bağışıklık sistemimizi güçlendirmek ve hücrelerimizi korumak için dikkat edilmesi gerekenler;
- Hayvansal proteinlerden (et, yumurta, süt ve süt ürünleri) mümkün olduğunca uzak durmak
- Beyaz un ve onunla üretilmiş her türlü besinden uzak durmak
- Şeker ve tatlandırıcılardan uzak durmak
- Protein ihtiyacımızı da karbonhidrat ihtiyacımızı da sebzeler, meyveler ve bakliyatlardan (mercimek, kuru fasülye, nohut vb) karşılamak
- Yağ ihtiyacımızı kabuklu yemişlerden (ceviz, fındık, badem vb) ve gerçek tohumlardan (zeytin, ayçiçeği, keten tohumu, kabak çekirdeği vb) ve soyadan karşılamak
- Zencefil, zerdeçal gibi doğal iltihap önleyici gıdaları diyetimize eklemek
- Bol su içmek
Romatolojik hastalıkların tedavisinde ilaçlara ek olarak beslenmeye de dikkat edilmesi tedavinin başarısını artıracaktır. Hastalıkları daha kolay kontrol altına alabiliriz ve ilaç sayılarını ve dozlarını azaltma şansına sahip olabiliriz.
Bu tarz bir beslenme ile ideal kiloya da rahatlıkla ulaşılabilir. Böylece özellikle eklem hasarına yol açan romatizmalarda kilo kaybetmiş olmak, eklem ağrılarının ve hasarın da azalmasına yardımcı olacaktır.
Romatizma türleri de tedavisi de her hasta için farklıdır. Yani hastaya özel bir ilaç ve diyet programı ile daha başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Tedaviye mutlaka probiyotiklerin, D vitamininin ve omega-3’ün de eklenmesi gereklidir.